Sayfalar

HAYAL, GERÇEĞİN FİTİLİNİ ATEŞLEYENDİR

31 Mayıs 2011 Salı

YALNIZLIK BENFONİSİ - HAYAL

Bazen sadece istemek yeterlidir. Yazmak mı istiyorsun? Bir kalem al bir defter ve dağıt ortalığı.. Çünkü o ortalık artık senin ortalığın, istediğini yap, istediğin dünyayı yarat, yık, boz. İstediğin kişi ol, istediğin işe sahip ol, istediğin aşkı yaşa, at koştur..Ucu bucağı yok, engel yok, baskı yok.. Bir kalem, bir defter..
Aldığım kalemin ambalajının üstünde "Yazmak Eylemdir!" yazıyor! Onlar bunu YAZarak bir eylem başlatmış, ben de o kalemle yazarak eyleme katıldım. Çok basit, 10TL..

Bazı ortamlar Amerikan filmlerindeki gibidir. Fonda drama müziği... Ortam kalabalık.. Yalnız insanlar vardır aralarında, beraberken yalnız.. Bir de yapayalnız olanlar.. Aralarında fark var! Bilmem anlatabildim mi?
En mutlusu yazan kişi şuan.. Eylemde ya! Offf..Keşke müziği de aktarabilsem..Anlatmaya çalışayım:
Gitar baskın.. Ama müziğin içinde baskın, yoksa aslında notalara yavaş yavaş vuruluyor, böyle dingin... Şarkı söyleyen de gitara saygılı. Ne onun sesini bastırmak ister gibi, ne de sessiz kalmak.. Birlikte olmak ister gibi..Birlikte birşeyler anlatmak.. Sanki kritik bir kararın eşiğine gelmiş bir çiftin, birbirlerini sevdiklerini anladıkları anki çekingen ama yoğun yakınlaşmalarını yavaşlatmaya ve doya doya yaşatmaya destek olur gibi..Belki oluşmuştur bir tını kulaklarında..O anımsadığın müziği sessizce mırıldan şimdi kapatıp gözlerini..Dın dın dın dıııııın, dın dın dııııııın, uuuuuu, mmmmmmm... Şöyle bir sözü olabilir mesela:
Can you reach my dream
that i have every night?
Can you feel it..
Can you take it from deep inside of me
and have it, have it as yours..

Ya da sen nasıl olmasını istersen artık..

Bu arada, hiç konuşmadan oturan çiftlere, ağzıma su doldurup püskürtmek istiyorum. Hayır yanlış anlatmak istemem, çoğu zaman konuşmadan oturabilmek samimiyet göstergesidir. Bahsettiğim o değil.. Ne konuşacağını bilmeyen, düşünen ama bulamayan, zorlayan ama tek kelime bile çıkaramayan çiftler.. Hemen tanırsın! Kafalarının üzerinde oluşan baloncuktaki sızıntıyı görür, gerginliği hissedersin.. Bazen (genelde dişi) dikkat çekmek için derin bir nefes alır ya da eşklik eder müziğe aptalca görünen bir iki omuz-baş hareketiyle. Bir de kaçamak kaçamak bakar diğerine acaba ona dönecek mi yüzü, gerçek bir gülümseme olacak mı dudaklarında diye.. Bazen olur, bazen de önlerindeki saatler boyunca konuşmayacaklarını garantileyen umursamazlık kalkınır.. İşte o an püskürtmek lazım suyu da.. Her ikisine de..ikisine de..
Neyse bir türlü bağlantı kuramadığım konulardan birine daha geçeyim.. Bir başlangıç.. Mesela: Hiç tanımadığın biri, aslında pek de çekinmeden (ama çekiniyor gibi davranarak ki genelde böyle olur)yaklaşır ve "oturabilir miyim?" diye sorar. Oturabilir tabiki, kimsenin değildir koca masa. Bir de sağlıklı bir insan neden yapamasın ki "oturma"yı? Çok kolaydır.. Bir süre sessizce oturulur, sessizliği bozmak da eylem olarak pek tabi kolaydır ama başta da dediğim gibi çekiniliyormuş gibi yapılmalıdır..Ne de olsa herşeyin kabul görmüş bir yolu vardır, öğretilen, benimsenen ve her öğretilmiş gibi aksini yapmanın zor olduğu.. Ha bir de "Başlangıç" psikolojik olarak zordur! O yüzden denmiştir "başlamak bitirmenin yarısıdır" diye, haksız bir kıyaslamayla.. "Başlamak" ve "Bitirmek" arasındaki haksız rekabet.. Zor olan(ın çekiciliğinden olsa gerek) mutlaka yapılmalıdır. Ve bir cümle mesela, en amacını belli edeninden "Biraz serinledi mi hava?" Burada mantıklı düşünmeye gerek yoktur, soru zaten cevabı aranan gerçek bir soru olduğu için değil, altında yatanı onaylamak için cevaplanır. İşte bu andan sonra zaman diğer 3 boyut gibi değişkenliğini sergiler, hızla koşmaya başlar, yetişeceği koca bir sonsuz vardır!
Neler anlatılır neler! Hiç bir zaman en yakının olamamış "en yakınına" anlatamadıkların sırayla yerini alır ve hatta yarışırlar birbirleriyle daha önce dökülebilmek için dudaklardan.. Orgazm gibi.. Hızla hücum ederler sonlarına.. Bazıları, yenilerinin doğumuna sebep olurken, kalanlar ölür gider ama zevkin coşkusuyla.. Müzik değişir, dur bunu da anlatmaya çalışayım; Yine başrolde gitar tabi ama bas. Doin doin doiinnnn.. Her "doin" de yazı anımsatan bir parmak şıklatması. Ritim daha hızlı.. Hah mesela "Pretty Woman" ritmi gibi.. Buna da söz yazalım hadi:
In this moment
every little thing is singing, la la la
Life is smiling
and clapping all its hands, şlap şlap şlap
Time is going swimming
In the sea of the rhythms, doin doin doin

Herşeyden öyle "gerçek" bahsedilir ki! Çünkü hiç tanımadığın birinin, en fazla, gelişmiş bir önyargısı olur ki, bunun da "son yargı" olması sana bağlıdır.. Ne de olsa bir daha hiç görmeyebilirsin, istediğini düşünsündür. "Amaaaaan" dır hatta "eemmmmeeeeeeen" dir.. Bu durum tabiki sonlanacak ama ben sonlandırmayacağım. Burada da kararı sana bıraktım! İster sürekli olayları ve müziği değiştirerek devam ettir, mesela görüşmeye devam etsinler, evlenip çoluk çocuğa karışsınlar, çimlerde uzanmış iki yaşlı mutlu insan karesiyle sonlandır ya da ayrılsınlar ve bir daha hiç görüşmesinler, hafızalarında hiç silinmeyecek "pretty woman" tınısı kalsın coşkuyla..Tercih senin..

Şimdi yine bağlantısız konulardan birine daha geçelim.. Yok yok insan ilişkileri değil, yani sevgililik veya arkadaşlıktan bahsetmeyeceğim..Dedim ya yalnızız şuan.. "Hayal" diyelim o zaman... Müzik yine değişti tabi, tariflemeye çalışayım yine: Piyano.. Kalkıp olduğun yerde sadece kendi etrafında dönme hissi veriyor.. Öyle çok yavaş değil, hızlı da değil ama.. Hayal gibi yani.. Bulut gibi, eflatun bi elma gibi mesela.. Dinn dinn dinn doonnnn, din didin din doooon.. "Big Fish"i izlediysen onun gibi.. Bazen de "The Fall" daki gedik dişli minik kızın istekli adımları gibi.. Söz yok bu sefer.. Dönmeye devam. Her adımda (kendi etrafında dönmek için attığın) ayaklarının altındaki çakıl taşlarının biri, diğerinin üstüne çıkarak seni, kendi büyüklüğü kadar yükseltiyor.. Hayal dedik ama iyi bir iş, büyük bir araba, güzel bir ev değil... "Su" mesela.. Minik minik dalgalanan su.. Burnunun ucundan süzülen bir damla.. Ensenden kuyruk sokumuna kadar yavaşça ilerleyen beyaz bir tüy... Parmaklarının ucunda dolaşan tatlı bir gökkuşağı... Dönmeye devam, piyanoyu unutma.. Gözlerini açma çünkü çakıl taşları seni baya yükseltti. "Yer" yok aşağıda. İp gibi birbiri üstüne dizilmiş çakıl taşlarının, bir sonraki adımına kadar en üstte kalacak olanının üzerinde dönüyorsun... Ve kolların havada.. Ve başın yukarıda...Mırıldan.. mmmmmm, mm mmm mmmmmmmh.. Burnunun ucundaki damla bile düşmedi daha, aslında o kadar kısa bir "an" dan sözediyoruz.. "Hayal"de "an" lara o kadar çok şey sığar ki hayal bile edemezsin! Ama biz ediyoruz şimdi.. Çünkü şuan "-me, -ma" ya yer yok! Aman dikkat! çünkü her -me, her -ma bir çakıl taşını çekip alır ayaklarının altından.. Gözlerini açma demiştim değil mi? Ne gerek var zaten.. Bu "an" "gerçek".. Mırıldanmaya, dönmeye, hissetmeye devam.. Eflatun elmaya, parmaklarının ucundaki gökkuşağının salınmasına, burnunun ucundaki damlaya, "su"ya, çakıl taşlarına devam... Mmmmmmmmmm mmmmmmmm mm mmmmmmh................

24 Mayıs 2011 Salı

Ben Sana Güveniyorum da Sigaraya Güvenmiyorum Yawrum

Lise çağlarında, saçlarım 5cm iken, yaz kış postal kılıklı ayakkabılar, bol pantolon ve üstümde kerim abdül cabbarınki gibi duran sweatshirtler giyerken, küfürlü konuşup, komuşum dünyanın götüne diye gezerken aldım elime sigarayı.. Çünkü bi baktım, kız meslek lisesi çıkışında bekleyen, beklemekten kapkara olmuş, şans eseri bi kız gelse "hadi cafeye gidelim" dese cebinde beş kuruşu olmadığından o kadar bekleme kçında patlayacak olan ama sanırım kimsenin yanaşmayacağını da bildiğinden asla beklemekten vazgeçmeyen, gitgide de zencileşen ama bunu bile büyük pipiye bağlayarak övünebilen, seyrek bıyıklı, ter kokulu serserileden tek farkım kalmıştı, sigara, e o da katılmalıydı dünyama (ha bi fark daha var tabi ama o sigara kadar kolay dahil edilemiyor) Yani anlayacağın pis bişeydim işte..
Sigara, asi ve farklı olmanın bir göstergesiydi sanki.. Bir de adrenalin açlığını gidermek için birebirdi.. Öğretmene yakalanmamak, anneye babaya zaten sakın görünmemek, hatta ayda yılda bir, anne babanın "hadi kızım sen de gel bak yaşına yakın arkadaş da var orda" zorlamasıyla küfrederek gittiğim ve orda olduğum sürece, evlerini yakmak, o gerzek çocuklarını da balkondan aşağı sarkıtmak istediğim, benim için "bu ne biçim bişey beeaa alah düşmanıma vermesin" diye düşündüğünü gizlemek için gülümsemeye çalışan teyzeyle amcaya bile yakalanmamaya çalışarak içmek ciddi adrenalindi..Gerçi bana bu da yetmezdi, sadece aparmanımızın 12. yani en üst katında oturduğu için arkadaş olduğum kıza sık sık gider, balkonun trabzanlaında yürürdüm! Feci.. (Hala yapabilirim bu arada)
Neyse sonuçta ergenken serseri ve asi imajıma yakıştığını düşündüğüm için elime aldığım sigarayla ilişkim, üniversite yıllarında, acılı aşklar, salyasümüklü ayrılıklar,yurt muhabbetleri, görmemiş alkol bulmuş iç organlarını yıkamış resmen halleri, ilk 5 günde tüketildiği için son 25 gün çekilen parasızlık, hayatın tek gerçeğinin notlar olduğunu sansığımızdan sınav dönemi girilen stres vb. sayesinde güçlendi. Her anımda yanımdaydı ne de olsa, teselliydi, dosttu, itne

Yalnız en kötüsü de sevgilinin sigara içmemesi..Azım mı koktu, saçım mı? Ev mi koktu, midesi mi bulandı, beni artık sevmeyecek mi öpmeyecek mi? Ya ben ondan önce ölürsem de o başkasını bulursa, sigara içmeyen mis kokulu bi hatun, öpmeye doyamazsa, o esnada da aklından "ooh beeee, o neydi öyle b.k kokulu ööögggh" diye geçirirse!! Anaaammm.. mezarımdan çıkarıp doğratmayın layn ağzınızı yüzünüzü, kaydırmayın beni hanfendi çizgimden... Hele ki iş hayatında, cici bici giyinmişsin, süslenmişsin, ojeli parmakların, kırmızı dudakların arasında sigara! Oldu mu la şimdi? Sanırsın ki birden esmerleşerek kız meslek lisesi önüne koşuverecek birazdan..Hal böyleyken, el kokmasın diye ıslak mendil, ağız kokmasın diye sakız-şeker, üst baş kokmasın diye sürekli parfüm almak... yani itne küllen zarar.. O paralarla kimbilir kaç ayakkabı alırdım! (bu arada ayakkabı almayı da bırakmam lazım) Hayır bazen de bi zevk alıyorum, yaw diyorum dostum sen bi harikasın..Çabuk kanıyorum mal gibi, yalancı şerefsizin teki aslında, yüzüne gülüyor, arkandan ne işler çeviriyor, kaleyi nasıl içten göçertiyor..Ben de zevk-i sefa süren, gözüne perde inmiş imparator, bi yandan keyiflenirken bi yandan da amaaaaan ne olacak canım, benim kaleler sağlam, muhafızlar savaşçı diye avunuyorum. Halbuki aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir gözümü açtığımda..Gençliğime hitap ediyorum "Uyan Ulaayn"

Bi de "bırak şu sigarayı" dedikten sonra benden en ufak bi tepki alamayınca hırslanıp "ne o yoksa iradesiz misin, ele mi geçirdi seni, hohohihi" diye psikopat damarımı titretenlere, "hıııı koduumun... sinirlenme! sinirlenirsen gocunduğunu düşünür, sakin" diye kendimi telkin ettikten sonra, "yok yaauuw, ne ele geçirmesi, istesem şu an bırakırım da istemiyorum ki üstad, hem birşeyi sevince zarar vermezmiş insana" diye "uuu beybi" dedirtcek mantıkdışı cümlelerle karşılık vermek gururumu da incitmiyor değil..
Ergenken babamın, dışarı çıkmadan önce söylediği şeyler vardı: "ite köpeğe dalaşma" bunu neden söylediğini hala anlamam, demek ki beni tanımamış o zamanlar, tanısa ite köpeğe gidip "aman buna dalaşmayın" derdi..Bir de, sesi falçatayla incelterek "aaa aşkolsun bana güvenmiyor musun?" dediğimde, "yok ben sana güveniyorum da, dışardekilere güvenmiyorum yawrum" derdi. Severim bu cümleyi.. Ben de başımdan atamadığım herşey için kullanıyorum..
"Yauw birader bırakırım bırakmasına, ben kendime o konuda güveniyorum da bakalım sigara beni bırakacak mı? Çok feci bağımlılık yaparım şerefsizim, hah hah haaööö öhöö öhööö öhöööööööööööggghhhhhh"