Sayfalar

HAYAL, GERÇEĞİN FİTİLİNİ ATEŞLEYENDİR

29 Mart 2010 Pazartesi

Gece Gündüz Setteyim Şerefsizim

Hayalperstim evet..Bazen biraz abartıyorum ama bu tamamen manyak beynimin oyunu. Hadi tamam rüyalarda ortaya çıkıyorlar da bunu normal zamanlarda da göstermeye başlayınca ne diyo bu ruh hastası bakışlarıyla karşılaşıyorum.. Neyse kendimi bildim bileli çok enteresan rüyalar görürüm. Mesela 5 yaşlarındayken neredeyse hergün arka arkaya belki de 50 kere gördüğüm deli bi rüyam var. Küçük bi kasabada yaşıyorum her sabah saat 8'de tek otobüs kalkıyor şehre, gün boyu da başka yok, neden? çünkü başka türlü nası tuhaf rüya olcak ki. Neyse tüm kasaba ahalisi o otobüse binmek için sıraya giriyor ama herkesin yüzünde s.çtık bakışı var çünkü birazdan otobüs gelecek ve sıradakilerin bi kısmı binemeyecek. E ne var canım binemiyolarsa gitmezler işe, oooh toplaşırlar bi evde gün mün yaparlar iki pasta börek yuvarlarlar, belki diğerleri işten dönene kadar kağıt okey filan oynarlar k.ç büyütürler misss. Amaaa değil işte.. Çünkü otobüs dolmak üzereyken bir siren çalmaya başlıyor ve kasabanın karanlık izbe köşesinden ucube gibi bir arap çırılçıplak koşarak gelip otobüsün kapısı kapanır kapanmaz dışarda kalan ilk kişiden başlayarak herkesi tek tek yiyor. Bu yeme olayının nası olduğunu hiç göremedim, adamın arap olduğu da düşünülürse nası yediği açık tabi ama ben o yaşta zihnen temiz olduğumdan sadece korkulacak bişi yaptığına inanmışım :P her neyse ben her seferinde bu psikopat rüyanın siren çalmaya başladıktan sonra, bekleyen zavallı grubun en küçüğü olmamdan dolayı kapanan kapıdan ezile büzüle sıyrılarak otobüse kendini atan son kişisi olup o manyak heyecanı yaşıyordum. yani binememiş olsaydım arabın yutacağı ilk kişi olacaktım ki allaım iyiki hiç öyle olmadı yoksa o sayko beynim ne gibi bi işkenceye maruz bırakacaktı beni düşünmek bile istemiyorum. aaayyyhh... Yahu 5-6 yaşlarında bir kız çocuğu için neredeyse 50 gün bu heyecanı yaşamak fazla değil mi? fazla olduğu için işte beynim, bundan korkmamam gerektiğine beni inandırmak için daha psikopat rüyalar sardı başıma. yani utanmadan bunda ne var ki bak sana ne sürprizlerim var der gibi ben büyüdükçe psikopatlığın boyutu da büyümeye başladı.. Bu yüzden de ben normal hayatta hiçbişeyden korkmayan ama nerdeyse her gece üçbuçuk attıran diyarlarda dolanan biri oldum çıktım :P
Yalnız tabi bu kadar da üstüne gitmemek lazım bilinçaltımın (çok pis korkuyorum da kendisinden) Rüyalardan uyanma anlarım müthiş oluyor, sanki daha yeni yüz metreden sallamışlar beni bungeejumping yaparken ip kopmuş da beynimin dağılmasına birkaç saniye kalmış heyecanı.. hah herkes bungeejumping yapıp kafasını dağıttı ya anlıcak millet nası bi his olduğunı sanki, benim de benzetmeye bak!

Özellikle son 10 yıldır rüyalarım bildiğin film.. Yani başlarken jenerik filan akıyo resmen bi de jeneriği takip edeblmek için çektiğim çileler var, öyle hızlı akıyo ki bi de okumaya çalışıyorum nedense.. Mesela birinde, üniversitedeyken, evde yalnız kaldığım dönem, jenerik akarken büyük bir villanın önüne siyah güzel bir jaguar yanaşıyor ama fondaki müzik resmen şimdiden başla sen korkmaya birazdan neye uğradığını şaşırcaksın diyor, anaaam uyanıyım desem anasını satiim anlamıyorum ki rüyadayım. Neyse arabadan bi acayip yakışıklı herif iniyo, yuhh, gerçi orda anlamam lazımdı rüya olduğunu :P Adam yavaş yavaş eve girerken müzik bi geriliyor sanırsın kapıyı dağınık saçları ve kapkara makyajıyla gözünü pörtlete pörtlete Bülent Ersoy açacak. Ama hayır ben açıyorum kapıyı herifi karşımda görünce bir heyecan bir panik fekat bu heyecan öyle bi heyecan değil baya korkuyorum olum, ulan niye korkuyosun yumurta gibi heriften.. yok.. kaçmaya başlıyorum evin içinde alaım sen insanoğluna öyle büyük bi ev verme, kayboluyorum resmen.. Evin içinde bildiğin caddeler filan var, arabalar geçiyo vızır vızır, anam adam yaklaşıyor atayım kendimi en iyisi yolun ortasına diye zıplıyorum hooop uçarak yolun karşısındayım, baya bildiğin Tim Burton dünyası.. Bi kapıdan içeri giriyorum, içerisi karadeniz sahil kasabası resmen, sonbaharda Amasradayım sanki. Gökyüzü ne karanlık ulan kapalı havaları da hiç seemem derken karga sandığım bi yaratık üstüme doğru gelmeye başlıyor ki bi bakıyorum, adam sen yolun karşısına uçarsın da ben uçamaz mıyım der gibi pike yapmış geliyor hızla. Uyan lan artık, kalbim sektire sektire 200 atıyo.. Dağ tepe bayır deniz derken, böyle ev mi olur lan diyip sağlam bi küfür sallıyorum ama bu ne olduğu, neden beni takip ettiği, yakalayınca bana ne yapacağı belli olmayan heriften hiç kurtulamıyorum. Neyse sonunda hooop ben bi kuyunun içine giriyorum da atlatıyorum adamı, o sırada ekran kararıyor ve bir yazı ekranda: "devam edecek"... Uyanıyorum kalp krizinden gittim gidiyorum :P B.ku yedin kızım bitmedi bu rüya daha devamı var, amaaaan neyse diyip o şemsiyeli atasözünü hatırlatıyorum kendime :D

Bu manyak rüyaların en kötü yanı da tuhaf sesler çıkararak sevgilimi de korku içinde gecenin bi yarısı uyandırmak oluyor ki rezil bi durum. Bu ne lan hatunun resmen gece hayatı var diyodur yawrum :P
Hadi bakalım sonum ne olcak...

22 Mart 2010 Pazartesi

Yemeğin Salçalısı, Kadının Püskül de Olsa Kalçasına Kadar Saçlısı

Kadınların bünyelerinde en çok oynadıları ve oynattıkları yer saçtır herhalde. O kafaya sürülmedik madde kalmaz nedense 16 yaşından sonra. İlk lise çağlarında başlar bu girişim, merak 2 yaşında filan başlar da, girişime izin verilmez.. Lise çağlarında özellikle yaz tatillerinde civcikler papatya suyunu kafaya boşaltıp güneşe çıkar ve saçın renginin açılmasını bekler heyecanla, çünkü niyetlidi, kendi de açılacaktır, kıyafet açılımı, sevgili açılımı :P Ama o papatya suyuyla açılan saç ne iğrenç bişidir ya, ağza bi sakız bi de pembe rujla tam kenar mahalle gülü olursun, işin kötüsü kendini güzel zannedersin, ıyyyk :P Bu olay zamanla kendini, önce kendi saç rengine yakın, sonra daha alakasız ve daha sonra doğada bile benzeri bulunmayan renklere boyamaya bırakır kafayı. Saç bu kadar kimyasal reaksiyondan sonra ne olduğunu tamamen unutup, kafa ütülmüş tavuk poposuna benzese de o saç inatla uzatılır. Uzun saç dişiliktir çünkü.. Hatun yeni yeni farkındadır herşeye merak salan bir yaratık olduğunun ve bu yaratığın her haline merak salan başka bir tür yaratığın varlığının :P
O saç sallandıkça kalça sallanıyormuş gibi algılar ergen kornikler, zaten civcikler de öle sallarlar o pörsük saçı. Ben de futbol ve basketbol oynayan, boğazlı hangar gibi ayakkabılar giyen, futbolcu isimleri bilen 3cm saçlı salak bi kız olarak, saç uzatmanın önemini lisede basketbol maçlarında bana erkek isimleriyle tezahurat etmelerinin (-"yürrrü be haydar, -şş 5 numaraaa aferin lan sana, -alan savunması mustafaaa vb), yolda çocukların abi saat kaç diye sormalarının, arkadaşlarımın nerdeyse hepsinin erkek olmasının ve benim yanımda popolu memeli muhabbetler edebilmelerinin aslında hiç de öyle "hah hah herkes beni sevio" diye övünülecek bişi olmadığını, bu şapşik kornikler kıza benzeyen kızlara ilgi duymaya başlayınca ve bi de utanmadan "ya kanka yaa şu hatun var ya C sınıfından onla bi konuşsan benim için" diyerekten bamya beyinleriyle beni kullanmaya kalkmalarına aciip bozulunca anladım.

Herneyse dediğim gibi benim saç 3cm çünkü, bol pantolonlar -biiiç pantolon diyoruz o zaman pek bi moda-, ayakta öküz ayakkabıları, yürüyüş desen omuzda teyp taşıyan afro-amerikan yürüyüşü, kaş kalın, gözde gözlük... şimdi yazarken farkettim de offf felaket.. o tropik beyinleriyle benim de civcik olduğumun, benim de iltifat duymak için çırpınan bir ruhum olduğunun farkına varamadı gerzekler. Ben anca maradona gibi koşturayım -ki o adamın saçı bile benimkinden uzundu-.. Annem (hayatımda tanıdığım en manyak bakımlı hatun, bi ajda bi o) beni kızım diye tanıştırmıyodu kimseyle o kadar yani, görümcen mi babaya çok benziyo diyolardı, düşünün yani babaya nası benziyosam, baya bildiğin bıyıklı erkek babaya! insafsızmış onlarda be...

Üniversiteye başladığım sene, annem beni sürükleye sürükleye kuaföre götürdü, yeni uzamaya başlayan kro tipli saçlarıma bi model verdirip, ağlata ağlata kaşlarımı aldırdı. Hahaha hala niye inat ediyosam! alışmışım tabi rahatlığa, güzel olcam diye hiç işkence etmemişim kendime, ayaklarım bile o lökke ayakkabıların içinde yaymış yaymış taraklı olmuş düşün yani öyle bi durumdayım. Neyse kadın nası korktuysa bu üniversitede de dayı gibi davranır, bulamaz kimseyi başıma kalır, görümcem de diyemem bi süre sora, ulan ne görümcesi artık senle yaşlanıyo bu resmen dicekler diye :P Bişeye benzedim işlemlerin sonunda film gibi yaa inanmazsın. Aynaya bi baktım çığlık attım demek bundan o kadar acı çekmişim bu işlemler olurken, meğer içimden resmen başka biri çıkmış, doğum yapmışım la resmen kendim kadar bişi doğurmuşum düşün yani.İşte saçlar uzadı filan, yeni doğurduğum ben, baya bildiğin hatun oldu..(resimdeki benim yeni halim işte :P) Tabi her hatun gibi saçlar uzun ama ütülmüş tavuk resmen. İnat ettim kestirmedim, sallıyorum saçlarımı rüzgarlarda, koşuyorum uçuşsunlar diye paso. Çok memnunum halimden herkes hayran saçıma, alla allaaa, cidden bi ara o süpürge saçlardan afrodizyak salgılıdığıma inanıyordum.

Ancaak her güzel şeyin bi sonu var işte, ama esas benim eşşşşek bi kafam var, bi de içimde nası duruyo hala annamadım o erkek kılıklı hal var ki, iğrenç oldu olm saçların kestir de sağlıklı sağlıklı uzasın bak daha çekici olcan vallaa diye fısıldadı dudrdu kulağıma, kandırdı beni! dinlemez olaydım, sağır olaydım da duymayaydım ya da kör olaydım da kendimi aynalarda göremeyeydim.. Kestirdim işte, al ha çok sağlıklı sanki şimdi, 3cm uzasa uçlar püskülüyo, yine ütük yine ütük.. nooldu??? sevgilim benle naber corç diye konuşmaya başladı! oh olsun allaın malı.. ama ders olsun nolur allaım bu bana, o afrodizyak salgılı saçlar kesilmeyecek bidaa!!! Şimdi git mecburen Hypnotic Poison al! aklıma köpekler etsin...

21 Mart 2010 Pazar

Sendromum Var Evet! Daha Az Yaşıcam İyi Davranın Olum Bana

Temizlik, çamaşır, Bizimkiler dizisi eşliğinde yemek, banyo ve o iirenç pztsi sabahına yatma! Evet evet çocukluğumun en kötü anlarının geçmesine sebep o gereksiz gün Pazar. Benim hafta yıllardır 10 gün çünkü o pazar 4 gün gibi anasını satiim.. Yahu bu kabus gün yüzünden tedavi edilemez bir hastalığım var, deli gibi dolanıorum etrafta, genelde evin içinde. O bezginliği yenmeye çalışırken tuhaf tuhaf hareketler yapıyorum sanki çok güzel bir günmüş gibi davranıp, salak salak danslar ederek (maykıl ceksın, 9*8lik, kavga etmez sever beni romeo romeo eşliğinde madonna dansı,düğüne gitmiş "lan bi koca da ben bulur muyum ki iki kıvırtayım" dansı) milleti güldürüyor ve kendimden utanıyorum. Aslında nitro takmak, ateşlemek ve bian önce evden çıkmak istiyorum. Uyuz eşşek bi gün varsa aha bugün pazar mı laaan diye gözyaşlarımı fışkırtmak istiyorum.

Yıllarım geçti bu salak halle, saçlarımı süpürge ettim ben bu malak yavrusu güne, o naaptı, naaptııı bi defolup gitmedi, bi git olum lan Pazar, zaten diğer haftanın günleri arkadaşların da seni sevmio, hep arkandan konuşup seni grubun ...ü ilan ettiler lan! diye bir günle konuşur oldum öyle vahim yani durumum. Es kaza bi pazar günü sabahı iyi filan uyandıysam ödüm patlıyo acaba ne olacak da bu gün mok olcak diye. Sinir stres sahibi oldum şerefsizim.

Mesela dün.. Allaım nası olduysa bi iyi uyandım, bi civcikliyim, şakıycam nerdeyse, perdeyi açtım içeri güneş filan girdi hoppaaaa bugün Cuma da ben mi işe gitmedim nedir bu güzel ruh? ölüyorum diye korktum resmen. Nitroya bile gerek kalmadan dışarı çıktım inanılır bişi değil, gün boyu gezmeler, gülmeler, Alisim de harikalar diyarında finkatıyorum sanki, kanatlandım uçuyorum, koruyucu bariyerlerim bile çıkacaktı o biçimim yani. Ama bi yandan da yusuf yusuf diye sesler geliyo gaz kaçağı gibi, tırsıyorum. Allaım nolur kötü bişe olmasın şu sendromumu yendim yenecem, şu gün böle bitsin diye yalvarıyorum, bi yandan da olum kesin ölcem lan ben, bu içimden gelen secdeye varma hissiyatı da bundan diye tırsıtıyorum kendimi. Neyse yine de tüm gün şabaklandım yaz tatiline girmiş liseli kızlar gibi. Hava kararmaya başladı aha dedim, tüm kötü olaylar geceleri olur, karanlıkta izbe köşelerde işlenir tüm cinayetler, gündüz iyi adamlar gece kötü olur, kurt olur, vampir olur anaaaaaam... Hava daha fazla kararmadan yolun ortasından koşasım geldi yeminnen. E bu kadar çağırırsan gelir bela, Beetlejuice bile üç çağırışta gelio olm! Neyse bişi olmadı ama yine de kendi kendime tıslaya tıslaya geçirdim günü..

Allaım biliyorum bu sendrom benim ömrümü kısaltıyo. Bana acımayın, hastayım diye beni teselli etmeyin, yüzüme iyi davranıp arkamdan aman nası olsa geberip gitcek sendromlu nolcak demeyin, ıyyyy sendromu mu var, yaklaşma diye bulaşıcı hastalıklı muamelesi yapmayın. Sevdiğim şeyleri alın bana, gezdirin, yedirin içirin, az ömrüm var lan benim beni ilgiye boğun, yalan da olsa yapın olm nolcak. Bakın sora çok pişman olursunuz, dediydi bize niye yapmadık diye.. kendime poaça almayaydım da ona doughnut alaydım, haftasonları gezmeyeydim de onu ispanyalara götüreydim, yemeyeydim de o tıkınaydı, içmeyeydim de o sarhoş olup bu derdi unutaydı, kollarımı açeydiim, gitme diyeydiiim.. tamam tamam yeter bu kadar drama. Hele bi yapmayın bak ben nası giriyorum kabuslarınıza nası işetiyorum altınıza yatakta, otobüste, vapurda, kafayı yaslayıp daldığınız an çıkcam lan ben.. İlgilenin lan benle :P :I
(Durum müzüü: I'm a creep, i'm a weirdoooo)

17 Mart 2010 Çarşamba

Çocukluğumu Geri Getirine Bi futbolcu Kartı Bi Turbo Sakız

Büyümüş de küçülmüş derler ya işte ben öyle bir çocuktum. Aklımdan hep cin fikirler geçerdi hatırlıyorum. Mesela misafir olarak gittiğimiz evlerde daha kapıdan içeri girerken dikkatleri üzerime çekmek için neler yapacağımı planlardım. Sehpaların üstündeki bibloların ev sahibi kadınlar için ne kadar önemli olduğunu ve eve bir çocuk geleceğinde akıllarının hep o zamazingolarda kalacağını bilir ilk iş onlara doğru yardırır, bi tanesine kontrollü bir şekilde çarpıp, kadının "aaaaayyyyy" diye çığlıklarını duyar duymaz yere düşmeden zamazingoyu müthiş refleksimle kurtarmış gibi yapardım. Sonra da kendimden emin bi şekilde "merak etmeyin benimle güvendesiniz" derdim, bu cümleyi de kesin bi reklamdan filan duymuşumdur. Tabi 5 yaşında haylaz bi kız çocuğunun bu şekilde konuşması maça bir sıfır galip başlaması anlamına geli ki o saatten sonra artık ne yapsam ilgi odağı ben olurdum. Görüştüğümüz ailelerin çocukları hep erkekti ve o yaştaki oğlancıkların da ilgi alanları futbol, araba ve robotlu cizgifilmler olduğundan tüm maçları izler, üniversite sınavına hazırlanır gibi futbolcu isimleri ve araba modelleri ezberlerdim. Ha bu arada tabiki futbol oynardım da, üstelik o aptal bebelerin de hepsini çileden çıkaracak kadar :P adım da Gullit'ti, tabi benim boy o zaman bi metre, Gullit iki metrelik hayvani bi herif, e tabi boyum değildi önemli olan :P
Kızım diye benimle oynamayan kornikleri önce koşu yarışında pataklayıp sonra da bilek güreşinde ağlatarak kendimi kabul ettirme planlarım hep işe yaramıştı.
Neyse ama 2 sene süren yoğun uğraşlarım sonunda, ilkokula başladığım sıralar mahalledeki tüm korniklerin gözbebee ben:P Gullit aşağı Gullit yukarı, bensiz ortamlar bi sıkıcı bi anlamsııız. Zaten sora kardeşim büyüdü onu da mahallenin Pirekazisi yapmıştık. (O adamın ismine hep sempatim olmuştur)
Aile dostlarımız asla teyze ve amca değillerdi benim için. Hasan, Ahmet, Mustafa, Ayşe, Sevinç, Türkan'lardı. Abla ve abi kavramlarının da doğuştan yeri yoktu kafamda. (Ama bunun ne kadar b.ktan bişi olduğunu iş hayatında anladım ki ilk 6 ayım bey ve hanım'ın neden söylenmesi gerektiğini anlayamadığımdan uyarılarla geçti)
Neyse işte o zamanlar çok eğlenceliydi ama hayat benim için çok zordu da aynı zamanda. Büyümüş de küçülmüş gibi olmanın populeriteme çok büyük katkısı olduğunun farkında olmak o yaşta felaket bişi. Yahu korniklere takılcam diye futbolcu ismi ezberle, arabaları motoruna kadar bil, büyüklerin ilgi odağı olmak için hem şeytan ol hem refleksleri kuvvetli bir yavru ceylan, aynı zamanda konuştuklarına yorum yapabilmek için haberleri izleyip konulara hakim olmaya çalış ki bu en zor kısmı, daha bir çok kavramın soyut mu somut mu olduğunu bile bilmemem gereken bi yaşta ben politika anlamaya çalışıp, kendimi kabul ettirmek için iş hayatının zorlukları konulu muhabbetlere de yorum getirmek zorunluluğu hissediyordum. Uygun biyerimle gülüyorum şimdi.. Aptal sümüklü bi çocuk olsaydım nolurdu ki, çekingen olsaydım biraz, her soruya, şu arabalara koyulan malak malak kafası sallanan oynar başlıklı kedi köpek zamazingoları var ya onlar gibi kafa sallasaydım ben de :P
Vallaa hala büyümedim hiç de niyetim yok, öle mıç mıç uyuz kızlar gibi filan olamam ben, aaayyhh içim sıkılır kendimi pataklarım yeminnen... (Şunu dinleyerek bitireliiiim haydiii! Beter Böceeeeek çocukluk aşkımmmm)

16 Mart 2010 Salı

Sevgili Dediğin Hediyeyi Neetsin Bi Öpücük Ver Gevşesin

Hatun milletinin hediye konusunda doğal ballı olduğu apaçık ortadadır. Mesela git bi alışveriş merkezine, bak bi etrafına, lan ne alacağım diye düşünmene gerek yok, elini uzatsan hatunlar için bişey, ha bizde hatun yok sapız diyosan iyi ya yine git alışveriş merkezine elini uzatsan hatun. Zaten seri sonu satan mağazalar olduktan sonra, öyle aman yerlere para saçmalar yok helikopterle gül yağdırmalar filan da şart değil:P Hem hangi kadın kıyafet sevmez ki, o "mmmmh ben sevmam kıyafet, sanatsal hediyelerdan hoşlanırım" filan diye yaya yaya konuşan hatunların alışveriş yaparkenki görüntülerini bi canlandır kafanda bildiğin aç kurt! Aldığın kıyafet üstüne olmadıysa değiştirir, beğenmediyse de sorun değil, önemli olan o dolabın zengin görünmesidir. Dert etme yani.

Aslında en güzeli hiç hediye almamak tabi. Hatun milleti olarak biz o "özel" günlerde hediye almazsak adamları da bu dertten kurtarmış oluruz (bu özel günler de hiç bitmez yazık değil mi yahu paranıza pulunuza, gidin gezin, yiyin için) Hediye dediğin şöle olunca güzeldir mesela, tesadüfen yolda yürürken, tatilde orda burda, sevgilinin sevdiği bişeyi görüverirsin alırsın, budur, başka da bişey değildir. Diğerleri zorlamadır, lan almazsak şimdi b.ku yeriz diye düşünülerek alınandır, gereksizdir, dertlidir...

Ama yok, bu olay neredeyse tabu, yıkamam edemem risk alamam illa da bi hediye alcam, ama saçma da bişe almak istemiyorum değişik olsun vs. dersen, bir iki fikir verebilirim..

Aldığım ilk hediye bir çanta idi ama içi dolu bir çanta. Bir hatunun tıkabasa çantasına doldurduğu ne varsa mevcuttu içinde, işte, parfüm, yüz yıkama jeli, makyaj temizleyicisi, ruj, sigara paketi ve çakmak, cüzdan, bir adet kitap, küçük bir ayna, kalem ve küçük bi not defteri (hatırladığım kadarıla bu kadardı) Bir de ben tatildeyken kargoyla gelen bi hediye vardı doungünümde arkadaşlardan o da bir cd player ve o zaman dinlediğim gruparın (oasis ve U2) CD'leri, çok havam olmuştu o yaz, daha kimsede doru düzgün cd player filan yoktu, güneşlenirken kulaklığımı takıp dinliyordum müziğimi kasıla kasıla :P Biri gelip bişi sölese ben de lafı döndürüp dolaştırıp hediye olduunu hatta diğer hediyelerin yanında bunun bit kadar kaldığını filan sallasam arada diye de can atıyordum.
Bir başka hediye de ayı kadar bir ayı, ama bildiğin ayı boyutunda (sakın böle bi hediye almayın hatunlara) bunun hikayesi şu: Üniversite hayatımın bi kısmını evde yalnız yaşayarak geçirdim, dış kapı öyle bi kapıydı ki kafanı eğip baksan içerisi görünür o kadar dandik, ödüm kopuyordu tabi haliyle. Bir de anneannem arayıp kızım dikkat et ne zaman tvyi açsam istanbulda tecavüz olaylarından bahsediyor diye üstüne pul biber ekleyince, yatağımın kenarında bilimum kesici-delici aletle uyuyordum :) Bir de o kapıyı inatla yaptırmayıp adam gibi bi kilit taktırmıyorum, neymiş efendim korkularımın üstüne gitcem! Herneyse o dönem herkese sölüyorum tabi olm beni akşamları arayın kontrol filan edin la korkudan kalpten filan gdebilirm diye.. O ayıyı kapının tam önüne koyacakmışım hırsız mırsız kapıyı açınca korkudan altına edip tabanları yağlıcakmış :P ama ben hala o ayının içinde bir kamera olduğuna inanırım... Neyse ayı iyi bi fikir değil neticede.. Aldığım her hediyenin bir hikayesi var tabi ama onları daha sonra yazarım şimdi kısaca isim verip geçeyim: bornoz, saç lüleleyici, masaj aleti, kestane şekeri hediye sepeti (bayılırım), tv, buzdolabı(abarttım mı):P kızılderili müzik aleti, tango ayakkabısı, tatil.. diye bi liste.

Benim aklıma gelen alınacak deişik hediyeler ise bilardo ıstakası (almayı düşünen varsa çok araştırmıştım yerlerini yazabilirim), ok takımı ("okey takımı" diye okudun de mi, ok ok dart için), bilimum uçak ve yelkenli maketleri, beyzbol sopası (araba için :B), pamuk şekeri (ölesine), aa çiçek alın bi kere, neden hep çiçek alıp dururlar anlamam bi de ben alıyım bakiim ne tepki veriolar diye denenebilir:P Değişik minik "sakin ol" ve "yaklaşma" yazan rozetler.. Sihirbaz şapkası, içi tavşanlı ama.. Ne alacağınıza karar veremeyip bir ihtimal daha var o da gömlek mi dersin derseniz hayır derim, kaybeden siz olursunuz...Dediğim gibi ben hediye olayından pek hoşlanmam yaratıcı bişi denk gelmediyse de hiç almamayı tercih ederim, Öpiim de geçsin derim, işi en yavşak yoldan çözerim, çocukken annemlere hep öyle yapardım, hiçbişi yapamazsam resim çizerdim ama mutlaka dudak koyardım köşesine öpücük manasında :P

En güzel hediye na burda görüldüğü üzre "Şimdiki zaman"dır. Değerini bilelim, eğlenelim zakkolar...

15 Mart 2010 Pazartesi

Bi Liste Yaptım Gel Gör ki Buradayım

Son zamanlarda dertler tavan yapınca kendimi verdim kitap okumaya. Gerçekten bende fazlaca etkisi var bunun çünkü resmen içine giriyorum kitabın öyle ki arayıp da bulamayanlar kitap sayfalarının içine baksa ben bildiğin alfabe olmuşum dolaşıyorum A'dan Z'ye. Bırakmak da isemiyorum elimden öyle olunca, kitabı elimden bıraktığım anda uzun süre katil, üçkağıtçı, sultan, zengin, evin köpeği, sapık dadı, artık ne okuyorsam o sıra o karakter olarak dolanıyorum etrafta. Racon kesmeler mi dersin, fransızca telafuzlar mı, elimde bıçak milleti korkutmalar mı, yoga hocası rolleri mi... Ben ben değilim de içime kitabın karakterlerinden biri kaçmış o dünyada yaşıyorum. Mesela geçen şunu okuyorum, aman beni bi görseniz bi Kinyas olmuşum bi Kayra, yıkıyorum ortalığı, bi acayip cümleler filan, yeraltı edebiyatı tamam ama bu kadar da olmaz ki kardeşim dipteyim resmen. Kendimden geçmişim, gerçekten isteyince uykuya yatar gibi ölüme yatılabilir aslına diye düşünmekten gece uyuyamaz oldum ya ölürsem diye. (Çok iyimser ve hayat dolu olmaktan filan şikayet ediyorsanız tavsiye ediyorum kitabı baya yerin altına çekiyo edebiyat anasını satıyım)

Neyse işte yine buldum bi kitap kendime, bu sefer de bunaldım diye kendimi verdim yaşam koçluğu vs. kitaplarına. Kitaba göre kendine bi liste yapıyorsun, katlanamadıklarım listesi. En küçük sıkıntından en büyüğüne kadar yazıyorsun listeye numara vererek. Yok işte "yolda yürürken pırtlamak istiyorum insanlar duyacak tiksinecek diye pırtlayamıyorum, tut tut içimde patlıcak bigün buna katlanamıyorum" -sanki herkes içeri doğru pırtlıyo ya bi de sana bakarlar ıyyy ivvrenç diye, ulan daha geçen gün sen değil miydin toplantı odasında sağ bacağını çaktırmadan kaldırıp yanında oturan adamın kçına doğru sessiz pırt çıkaran- neyse işte mesela "işyerindeki salak hatunların sürekli sağdan soldan yemiş gibi kıçlarını sallamalarına ve adamların da bunlara bakarken tükrük bezlerinin fazlaca çalışmaya başlamasına(örnek:salya)katlanamıyorum" ya da ne biliyim "yeni ajandama hala tek kelime yazacak bişey bulamıyor olmama katlanamıyorum" (ne boş insansınız yaa ben de boş defter bulamıyorum her yere bişey yazmışım)gibi sıkıntılarını listeliyorsun, artık kafanı ufak da olsa ne kurcalıyorsa yazıyorsun. Sonra bunları tek tek yokediyorsun, mesela ajandana birşey yazarak başlıyorsun işe (yüz kere ben boş bi insanım, aptalım, saptalım mesela). Diceksin ki iyi de ya elimde olmayan sıkıntılarım varsa napcam? hah işte o da listenin görevi, sen ufakları yapınca onlar bi bakıyormuşsun ki kendiliğinden çözülüyormuş. Mesela bu listeyi yapan bi hatun, listesine yazdığı "işyerinde tasarruf olsun diye bilgisayarın zırt bırt standby'a geçmesine katlanamıyorum" adlı maddesine bi son vermek için ayarları değiştirmiş oh bi rahatlamış ama olay rahatlama değil tabi 5 dakika sora sen abla git müdürün yanına bişi imzalatmaya müdür demesin mi "maaşına zam yapcaz"! duy da inanma.. e yawrum deseydin ya adama "ulan benim bilgisayarın ayarlarıyla oynamamı mı bekledin kaç zamandır sürünüyorum parasızlıktan da" neyse maaşa zammı duyan her insanevladı gibi yavşaya yavşaya dönmüş odasına tabi. E şimdi ben ayarları değil de toptan bilgisayarı değiştirsem loto mu çıkacak nedir yani derler adama..

Yine de ben de bi liste yapayım dedim aman kalmayayım hiçbişiden eksik, huyuma ediim. Normal bi insanın 100 tane sıkıntısı çıkarmış ulan otu b.ku yazdım, ayak parmaklarımdan birinin lüzumsuz uzun olmasına kıl olduğumu, yeni alınan şeylerden etiket kazımaktan nefret ettiğimi, küçükken kafama bi tonluk demir kapı çarptığı için oluşan yaranın saçımın bir bütün halinde duruşunu bozmasına bi de benim çakasımın geldiğini bile yazdım 30u bulmuyor! Bu arada tabi ayak parmağı sıkıntım nasıl kendiliğinden hallolur bilmem, mesela ben kolay sıkıntılardan birini yokettiğimde, tam parmağımın sinirimi bozan kısmına satır mı düşcek nolcak! amaaannn böyle kendiliğinden hallolma yerin dibine batsın ıyyy parmağım kopcak yaa, hemen siliyim ben o maddeyi..

Neyse işte yazıyorum yazıyorum 30u bulmuyo benim dertler, resmen kendimi sorunlu gibi hissetmeye başladım oldu mu o anda bana bi sıkıntı daha, e bunu da yazsam listeye olmıcak, birden bire fazladan 70 sıkıntı sahibi daha olmayı yemiyo tabi göZüm, e ama kendimi anormal gibi de hissediyorum bi yandan neden benim az sıkıntım var diye.
Dur dedim yaw liste olcak kısır döngü, amaçtan da sapacak azaltayım derken cık cık cık. En iyisi sen bi tane daha hallet şu lüzumsuz listeden..

İşteeee listeye yazdıklarımdan biri de biyerde birşey yazıyor olmak.. ilk adımı da blogla atayım dedim ve hikaye böyle başladı, şimdi burdayım.
Listeden birşeyi daha gerçekleştirmiş olduum bakalım hangi büyük sıkıntım kendiliğinden....... Ayh bi sn telefon çalıyor:
-Efendim
-......
-Yok kardeşim benim teksasta yaşayan milyarder bi akrabam manyak mısın gece gece git telefona huhla, nefes al ver filan o tür sapıklıklar yap.. bu ne bee.
-........
-Ölmüş ve tüm mirasını bana mı bırakmış!!! :P